Ateşin İki Yüzü: Ormanlarımızın Küllerinden Doğan Sırları

Henüz hafızalarımızdan silinmeyen, İzmir'in cennet gibi ormanlarını saran ve bir kez daha hepimizin ciğerini yakan o acı görüntüler, bir yaz klasiği haline gelen çaresizliğimizi yeniden yüzümüze vurdu. Yükselen dumanların yarattığı endişe ve kayıp hissi son derece gerçek ve haklı. Fakat bu trajediyi doğru anlamak ve geleceğe dersler çıkarmak için, olaya sadece bir felaket olarak değil, aynı zamanda milyonlarca yıldır bu topraklarda işleyen karmaşık bir ekolojik döngünün parçası olarak da bakmak zorundayız. İzmir'deki yangınlar, bize ateşin sadece bir düşman olmadığını, Ege ve Akdeniz ekosistemi için aynı zamanda bir "yeniden başlatma düğmesi" olabildiğini anlatan 'yangın ekolojisi' bilimini konuşmak için acı ama önemli bir fırsat sunuyor.

Toplum olarak hafızamıza kazınan o acı görüntüler... Kül olan on binlerce hektarlık arazi, yok olan evler, telef olan hayvanlar ve ekolojik hazinelerin bir anda duman olması... Bu trajedinin ortasında hissettiğimiz acı ve öfke son derece insani. Ancak doğayı anlamak için bazen bir adım geri çekilip, kendi duygularımızın ötesine, milyonlarca yıllık evrimsel süreçlerin yazdığı kurallara bakmamız gerekiyor. Çünkü ateş, bizim için ne kadar mutlak bir düşman olsa da, bazı ormanlar için periyodik olarak kapıyı çalan, eski ve tanıdık bir "dosttur".


Her Orman Aynı Yanmaz: Ateşe Bağımlı Ekosistemler

Yangın dendiğinde aklımıza gelen ilk şey yıkımdır. Ancak bu, resmin sadece bir yarısı. Tıpkı Amazonlar veya Doğu Karadeniz'in yemyeşil ormanları gibi yangının asla uğramaması gereken ekosistemler olduğu gibi, Akdeniz havzası, Kaliforniya ve Avustralya'nın bazı bölgelerindeki ormanlar da periyodik yangınlarla evrimleşmiştir. Bu ormanlar yangına sadece "dayanıklı" değildir; aynı zamanda ona "bağımlıdır".

Bu ekosistemlerin kralı olan Kızılçam gibi ağaçlar, kozalaklarını ancak bir yangının yüksek ısısıyla açar ve tohumlarını besin açısından zenginleşmiş küllü toprağa bırakır. Ardıç gibi bazı bitkiler, salgıladıkları yanıcı yağlarla adeta ateşi davet eder. Bu, bizler için akıl almaz görünse de, bitkiler aleminin sessiz ve derinden işleyen rekabetinin bir parçasıdır. Yangın, onların rakiplerini temizler ve kendi nesillerinin devamı için alanı hazırlar.

Küllerinden Doğan Anka Kuşu: Zeytin Ağacının Sırrı

Yangına adaptasyonun en mucizevi örneklerinden biri de zeytin ağacıdır. Kalın kabuğu ona ilk korumayı sağlar. Ancak ağacın üst kısmı tamamen yansa bile, her şey bitmiş demek değildir. Zeytin ağacının kök boğazında, "lignotuber" adı verilen şişkin bir yapı bulunur. Bu yapı, uyku halindeki tomurcuklar ve nişasta rezervleriyle dolu bir acil durum sığınağıdır. Yangın sonrası, bu sığınaktan yeni filizler patlar ve ağaç küllerinden adeta yeniden doğar. Bu, "zeytin ağacı dikelim" önerisinin, bu adaptasyonu bilmeyenler için ne kadar eksik bir yorum olduğunu gösterir.

İnsan Faktörü: Dengenin Bozulduğu Yer

Peki, eğer yangın bu ormanlar için doğal bir döngüyse, neden bu kadar büyük bir felaket yaşıyoruz? Cevap basit: İnsan. Türkiye'deki yangınların yaklaşık %90'ı insan kaynaklı. Bunların büyük bir kısmı ihmal ve kazalardan (sigara izmariti, bakımsız elektrik hatları, anız yakma) kaynaklanıyor. İklim krizinin tetiklediği olağanüstü kuraklıklar ise bu durumu daha da kötüleştiriyor. Normalde nemli olması gereken ortamlar kuruduğunda, yangının enerjisini alacak su buharı kalmıyor ve ateş çok daha yıkıcı bir güce ulaşıyor.

Dahası, "her yangını söndürme" içgüdümüz, bazen daha büyük felaketlere yol açabiliyor. Küçük ve doğal yangınların periyodik olarak temizlediği orman altı bitki örtüsü, biz her ateşi anında bastırdığımızda yıllarca birikiyor. Bu, ormanı dev bir barut fıçısına dönüştürüyor. Sonunda kaçınılmaz olarak başlayan bir yangın, bu birikmiş yakıt yüzünden durdurulamaz bir "mega-yangına" dönüşüyor.

Bilime Kulak Vermek Zorundayız

Yangın sonrası sosyal medyada dolaşan "meyve ağacı dikelim" gibi iyi niyetli ama bilimsel temelden yoksun öneriler, orman ekolojisine faydadan çok zarar verebilir. Küllerinden doğmak üzere programlanmış bir ekosistemi kazıyıp yerine yabancı türler dikmek, o hassas dengeyi tamamen yok etmektir.

Bu felaketlerden çıkarmamız gereken ders, duygusal tepkiler yerine bilime kulak vermektir. Yangın, Akdeniz ormanları için bir son değil, bir döngünün parçasıdır. Bu ormanlar, biz hiçbir şey yapmasak bile 10-15 yıl içinde yeniden yemyeşil olacak şekilde evrimleşmiştir. Bizim görevimiz, insan kaynaklı yangınları önlemek, iklim kriziyle mücadele etmek ve doğanın milyonlarca yıllık bilgeliğine saygı duyarak, doğru ve bilimsel restorasyon yöntemleriyle ona sadece destek olmaktır. Çünkü bu topraklarda bilimsel bir aydınlanma olacaksa, bu hep birlikte, doğanın dilini anlamaya çalışarak olacaktır.

Elbette, ekolojik döngülerden, yangına adapte olmuş ağaçlardan ve bilimsel gerçeklerden bahsederken, alevlerin ardında bıraktığı o derin ve insani acıyı bir an bile unutmamak gerekir. Bilimsel veriler, anılarıyla birlikte evi kül olan bir ailenin, nesillerdir emek verdiği tarlasını, zeytinliğini kaybeden bir çiftçinin veya tüm geleceğini bağladığı dükkanı, atölyesi yanan bir esnafın yaşadığı yıkımı ölçemez. Özellikle de bu coğrafyaya özgü çam balını üreten, kovanları ve on binlerce arısıyla birlikte tüm emeği bir gecede yok olan arıcılarımızın feryadı, bu trajedinin en dokunaklı yüzlerinden biridir. Ve elbette, bu toprakların asıl sahipleri olan, alevlerden kaçamayan sayısız sessiz dostumuz... Onların kaybı, hepimizin ortak vicdanında kapanması zor bir yaradır. Bu yüzden, yangın ekolojisini anlamak sadece bilimsel bir merak değil, aynı zamanda bu acıları yaşayan her bir canlının hatırasına bir saygı duruşu ve gelecekte benzer yıkımların önüne geçebilmek için en büyük sorumluluğumuzdur.

Bu konuda detaylı ve bilgi dolu videolar paylaşan Evrim Ağacı'na ait videolar bizi daha da bilinçli hale getirecektir;






Share on Google Plus

About Arda.B

0 yorum:

Yorum Gönder